Bu mudur din gayreti?
Yahyâ Efendi hazretleri, Kânûnî Sultân Süleymân hânın süt kardeşi idi. Kânûnî, sultân olunca, ona çok yakın alâka gösterdi. Çok yardım edip, İstanbul’daki meşhûr yerine yerleştirdi. Sık sık kendisini ziyâret eder, nasîhat ve duâsını alırdı.Bir gün Yahyâ Efendi yola çıkmıştı. Yolda atının Yularını bir papaz tuttu ve dedi ki:-Ey âlim zât! Size bir suâlim var. Bu müşkül işi bana îzah edin. Soracağım şeyin cevâbı acaba dîninizde var mıdır? Her sene yeni defter tutulmayıp gidiyor. Ölen kalan kim bilinmeden, ölmüş bir gayrı müslimden devletçe haraç isteniyor. Bu nasıl iştir? Bu şekilde hareket dîninizde var mıdır? Yahyâ Efendi bunları duyunca buyurdu ki:-Hayır. Dînimizde, ölmüş bir gayrı müslim vatandaştan haraç alınmaz. Sonra çok fakîr, kazandığıyla güç geçinen kimseden ve çok yaşlı olanlardan da haraç alınmaz. Bunlar affolunmuşlardır. O zaman papaz dedi ki:-Efendi şunu iyi bil ki, bizden ölen kimsenin bile haracını isteyip, her yıl alırlar. Ne olur bunu Sultân Süleymân hâna arzedin, haber verin, sorun. Bunları işiten Yahyâ Efendi celâllendi ve din gayreti ile medreseye vardı. Ders yapmadan önce hemen kalem kağıt istedi ve Sultân Süleymân’a hitâben;”Ey cihân sultânı Süleymân Hân! Zulmün ölen kişilere kadar uzandı demek. Hâlbuki böyle bir zulmü senin ecdâdın yapmamıştı. Bu mudur din gayreti? Bak, müminleri bir kâfir ilzâm ediyor, susturuyor, çâresiz bırakıyor” diye yazdı. Sonra da sevdiği birine bu mektubu verip Sultâna gönderdi.Mektup, Kânûnî’nin eline ulaştığında, rengi değişip, kalbini bir üzüntü kapladı. Tahtından indi ve bir adamını Yahyâ Efendiye göndererek geleceğini bildirdi. Çok geçmeden saltanat kayığına binip Yahyâ Efendinin dergâhına vardı. Hürmetle selâm verip sordu:-Bunu bize siz mi gönderdiniz? Ey güzel haslet sâhibi! Nedir suçumuz? Biz de işin hakîkatını bilelim. Kime zulmeyledim?-Pâdişâhım! Bu ne iştir? Defterleri her sene niçin yenilemezsiniz? Ölmüş olan gayrı müslimlerden memurlarınız haraç toplarlar. Böyle ele geçen mal sana hiç helâl olur mu?-Hâlimi Allahü teâlâ biliyor ki, bu söylediklerinizden zerrece haberim yoktur.-O hâlde bu gaflet nedir? Yarın Allahü teâlânın huzûrunda buna vereceğin cevap ne olur? Memurların gayrı müslim malı alırlar. Bu kâfir hakkı, kul hakkı olur. Er geç Allahü teâlânın huzûruna çıkacaksın. Bu mudur din gayreti? Kullara zarar verene, inletip ağlatana Allahü teâlânın rızâsı yoktur. Sana yolların en hayırlısı gösterilmişken, buna Resûlullah efendimiz hiç rızâ gösterir mi? Yaptığın işler yanlıştır. Niçin adâletle işlerini görmezsin? Dîninin bildirdiği yolda gitmezsin? Şunu iyi bil ki, ey cihân pâdişâhı! Şöhret zînetinin hepsi burada, bu dünyada kalır. Bu apaçık bir iştir. Eğer adâletle bir iş yaptıysan, sana kalacak odur.Kânûnî Sultân Süleymân hân bu sözleri işitince ağladı ve vezîrine emretti:-Her sene evleri teker teker sayın. Gayrı müslimlerden ölen kalanları yazın. Haraç hesâbını iyi tutun. Hazîneye harâm para getirmeyin. Şunu iyi bilin ki, buna kesinlikle rızâm yoktur.Sonra da Yahyâ Efendi hazretlerine dönüp dedi ki:-Sen bizim doğru yolu gösteren rehberimizsin. Gaflet uykusundan bizi uyandırdın. Bu sebeple Allahü teâlâ senden râzı olsun. Suç bizdeymiş.-Ey cihân pâdişâhı! Tevbe edin ki, Allahü teâlâ affetsin. Bir daha gaflette kalıp zulüm etmeyiniz. Doğru yolu bırakıp eğri yola gitmeyiniz.-Ağabey! Şimdi izin var mıdır? O zaman Yahyâ Efendi, Kânûnî’nin elinden tutup;-Evet şimdi çıkabilirsin, buyurup dış kapıya kadar uğurladı.