Eğer doğru cevâb verirse
Kureyşliler, aralarında anlaşarak iki kişiyi yehûdî âlimlerine gönderdiler. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” hâlini sordurdular. Yehûdî âlimleri, üç şeyi sorun. Eğer doğru cevâb verirse, biliniz ki o Peygamberdir, Ona uyunuz. Yoksa yalancıdır. O zemân Ona dilediğinizi yapınız, dediler. Bu süâllerden birincisi, Eshâb-ı Kehf kıssası, ikincisi, Zülkarneyn kıssası, üçüncüsü de rûhun ne olduğu hakkında idi. Kureyşliler bunları sordular. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yârın cevâb vereyim, dedi. İnşâallah dememişdi. On gün vahy gelmedi. Müşrikler sevinmeye başladı. Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” bu durum çok ağır geldi. Sonra Cebrâîl “aleyhisselâm” o süâllerin cevâbını bildiren Kehf sûresini getirdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bu sûreyi müşriklere okudu. Fekat inâd ve kibrleri sebebiyle îmân etmediler.
Allahü teâlâ [Bekara sûresi 26.cı âyetinde mealen], (… Allah onunla birçok kimseyi sapdırır, bir çoklarını da hidâyete erişdirir…) buyurdu.