Kavmin için hoş hatîb ol
Vehb bin Münebbih şöyle nakl etmişdir. Allahü teâlâ, Benî İsrâîl nebîlerinden Şu’yâ aleyhisselâma şöyle vahy etdi. “Kavmin için hoş hatîb ol ki, senin dilinle vahyimi bildireyim”. Şu’yâ aleyhisselâm Allahü teâlâya hamd etdi. Tesbîh ve takdîs ve tehlîl söyleyip, “Ey gökler, sâkin olun! Ey yer, sessiz ol! Ey dağlar, benimle birlikde söyleyin ki, Allahü teâlâ Benî İsrâîli cihânda en üstün kavm yapmak ister. Onlara husûsî kerâmetler (ikrâmlar) vermişdir” dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Şu’yâ aleyhisselâmın lisânı ile sitemli hitâblarda bulundu. O bu azarlayıcı hitâbın sonunda şöyle buyurdu: (Gökleri ve yeri yaratdığım zemân, Peygamberliği, mülkü ve pâdişâhlığı Benî İsrâîlden başkasına takdîr etdim. Mülkü koyun güden bir taîfeye verdim. İzzeti, mutevâzı’ bir kavme verdim. Kuvveti za’îf bir cemâ’ate ihsân etdim. Hurmete lâyık olmağı, efendiliği fakîr bir kavme verdim. Bunların arasından öyle birini Peygamber seçdim ki, sağırları işitir hâle getirir. A’mâların gözlerini açar, kararmış gönülleri aydınlatır. Onun doğacağı yer Mekke, hicret edeceği yer Medîne, mülkü Şâm ve da’veti umûmîdir. Tevekkül sâhibidir. Kötülük yapanları afv eder. Yükü ağır olan hayvanlara, yetîmleri olan dul kadınlara acır. Yanan bir mumun yanından geçse, eteğinin rüzgârı mumu söndürmez. Kuru kamışlar üzerinde yürüse, ayağının sesi duyulmaz. Kendisinden sonra ümmeti, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yaparak doğru yolu gösterirler. Ümmeti nemâz kılar, zekât verir, sözlerinde dururlar. Bu benim ihsânımdır, dilediğime veririm. Ben çok büyük ihsân sâhibiyim) buyurdu.