Ben Zerîb bin Yuşelîyim. Îsâ bin Meryemin vasîsiyim
Abdüllah bin Ömer “radıyallahü anhümâ” şöyle rivâyet etmişdir: Emîr-ül mü’minîn Ömer “radıyallahü anh” Kadsiyede bulunan Sa’d bin Ebî Vakkâsa “radıyallahü anh” bir mektûb yazarak, Mu’âviye-i Ensârînin oğlu Nadlayı “radıyallahü anhüm” Irakda Halvana göndermesini istedi. Bunun üzerine Sa’d bin Ebî Vakkâs, Nadlayı Irakda Halvana gönderdi. Nadla Halvanı alıp, çok esîr ve ganîmet elde etdi. İkindi vakti bir dağın eteğine indi. Ezân okumaya başladı. “Allahü Ekber” deyince dağdan, “Tekbîrin büyük olsun yâ Nadla!” diye bir ses geldi. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah” deyince, “İhlâsı söyledin yâ Nadla!” diye bir ses geldi. “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” deyince; “O dîni ve O peygamberi bana Îsâ aleyhisselâm müjdeledi. O din, O peygamberin ümmetinde kıyâmete kadar bâkî kalır,” diyen bir ses işitdi. “Hayye ales salâh” deyince, “Devâmlı nemâza giden ve devâmlı nemâz kılan kimselere müjdeler olsun” diye bir ses geldi. “Hayye alel felâh” deyince, “Bu da’vete icâbet eden felâh bulur” diye bir ses geldi. “Allahü ekber” deyince, “İhlâsın hepsini temâmladın yâ Nadla!” diye bir ses geldi. Ezân bitince; Allah sana rahmet etsin! Sesini duyuyoruz, kendini de göster. Zîrâ biz Allahü teâlânın kulları ve Resûlünün ümmetiyiz ve Ömer bin Hattâbın cemâ’atiyiz, dedik. Bunun üzerine âniden dağ yarıldı ve içinden büyük bir insan başı göründü. Saçlı, ak sakallı, yünden iki eski hırka giymiş birisiydi. Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü, dedi. Biz de ve aleykesselâm ve berekâtühü diye cevâb verip, sen kimsin dedik. Ben Zerîb bin Yuşelîyim. Îsâ bin Meryemin vasîsiyim ve Allahü teâlânın sâlih bir kuluyum. Îsâ bin Meryem “salevâtullahi ve selâmühü aleyh” beni bu dağda gizledi. Îsâ aleyhisselâm gökden inip domuzları öldürünceye ve haçları kırıncaya kadar ve Nasârânın iftirâsından kurtulmasına kadar benim uzun ömrlü olmam için düâ etdi, dedi. Sonra sözlerine şöyle devâm etdi: Ben Muhammed aleyhisselâm ile görüşemedim. Hazret-i Ömere selâmımı iletiniz ve Ona, “Yâ Ömer! Doğrulukdan ayrılma ve güler yüzlü ol. Kıyâmet yaklaşmakdadır,” dediğimi söyleyiniz, dedi. Sonra gözden kayboldu. Nadla bu hâdiseyi yazıp, Sa’d bin Ebî Vakkâsa “radıyallahü anh” gönderdi. O da Emîr-ül mü’minîn Ömere “radıyallahü anh” gönderdi. Hazret-i Ömer, Sa’d bin Ebî Vakkâsa şöyle yazdı: “Yanında bulunan ensâr ve muhâcirîn ile o dağa git. Benden o kimseye selâm söyle! Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bana Îsâ aleyhisselâmın vasîlerinden ba’zılarının o dağda yaşadığını söylemişdi. Sa’d bin Ebî Vakkâs, ensâr ve muhâcirînden dört bin kişilik bir cemâ’atle o dağa gitdi. Kırk gün orada kalıp, ezân okudular. Dağdan hiçbir ses işitilmedi.