Yumurta büyüklüğünde hâlis altın getirdi
Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh” bir yehûdînin kölesi idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Selmân-ı Fârisîye, sâhibine söyle, seni bedel karşılığında serbest bıraksın, buyurdu. Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh” sâhibine çok ısrâr etdi. Bunun üzerine yehûdî onu üçyüz hurma ağacı dikip tutdurması ve kırk kayye gümüş ya’nî dörtbin dirhem gümüş vermesi şartıyla serbest bırakacağını söyledi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbına; kardeşiniz Selmâna yardım ediniz, buyurdu. Eshâb-ı kirâmın herbiri elinden geldiği kadar yardım edip, üç yüz hurma fidanı topladılar. Sonra Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Ey Selmân! Bunların dikileceği yerleri kazıp, hâzırla ve bana haber ver buyurdu. Çukurları kazıp, hâzırladı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” kendi mubârek elleriyle hurma fidanlarını dikdi. Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh”yemîn ederek, cânım kudretinde olan Allahü teâlâ hakkı için, o hurma ağaçlarının temâmı tutdu. Sonra Eshâbdan birisi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna yumurta büyüklüğünde hâlis altın getirdi. Bir ma’dinde bulmuşdu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Selmân-ı Fârisîyi “radıyallahü anh” çağırıp, al bunu serbest bırakılman için istenen borcunu öde, buyurdu. Yâ Resûlallah! Zimmetimde kırk kayye borç vardır, bu kâfi gelmez, deyince, Allahü teâlâ senin borcunu bununla edâ eder, buyurdu.
Bir rivâyetde de şöyle bildirilmişdir: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yumurta büyüklüğündeki o altını mubârek diline dokundurdu ve bununla borcunu öde buyurdu. Selmân-ı Fârisî “radıyallahü anh” onu alıp, yehûdîye götürdü. Tartdılar, tam kırk kayye çıkdı. Ne eksik ne de fazla idi.