Bütün bildikleri alâmetleri gördükleri hâlde inkâr etdiler.
Abdürrahmân Cevzî şöyle yazmışdır: İbni Abbâs “radıyallahü anhümâ” şöyle anlatmışdır: Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gönderilmesinden önce yehûdîler, Evs ve Hazrec kabîlelerine karşı yardım beklerlerdi. O peygamberin gelme zemânı çok yakındır. Bizim intikâmımızı sizden alacakdır, derlerdi. Allahü teâlâ Muhammed aleyhisselâma peygamberliğini bildirince, yehûdîler kabûl etmediler ve sözlerini inkâr etdiler. Bunun üzerine Mu’âz bin Cebel ve Beşîr bin Berâr “radıyallahü anhümâ”, onlara; ey yehûdîler! Allahdan korkun, müslimân olun. Siz, bize Hazret-i Muhammedin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gelmesiyle yardıma kavuşacağınızı söylerdiniz. O zemân biz müşrik idik. O Peygamber yakında gelecek diyerek vasflarını sayıyordunuz dediler. Yehûdîlerden Selâm bin Meşkek şöyle cevâb verdi: Bizim size vasf etdiğimiz Peygamber o değildir. Bildiğimiz alâmetler onda yokdur. Bütün bildikleri alâmetleri gördükleri hâlde inkâr etdiler. Bunun üzerine Allahü teâlâ onlar hakkında [Bekara sûresi 89. cu âyetinde meâlen], (Vaktâ ki, onlara Allahü teâlâ tarafından Tevrâtlarını, tevhîd, nübüvvet ve haşrde tasdîk edici Kur’ân-ı kerîm geldi, kabûl etmediler ve inanmadılar. Bununla berâber dahâ önce, Arab müşriklerine karşı yehûdîler müşkîl durumda kaldıkları zemân: Tevrâtda açıklanan âhır zemân peygamberi gelib bu müşrikler üzerine bize yardım edeydi, diye düâ ederlerdi. İşte o Tevrâtda vasfını işitdikleri Peygamber gelince; bu İsrâîl oğullarından değil, İsmâ’îl evlâdındandır, diye inkâr etdiler. Artık Allahın la’neti o kâfirler üzerinedir) buyurmuşdur.