Onlar da seninle konuşmak istemezler

Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anh” şöyle nakl etmişdir: Bir gece Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” elimden tutup, beni Mekkenin bir vâdîsine götürdü. Beni bir yere oturtdu ve etrâfıma bir çizgi çizdi. Bu çizgiden dışarı çıkma! Buradan bir topluluk geçecek, onlarla konuşma!

Onlar da seninle konuşmak istemezler, buyurdu ve bir yere gitdi. Orada otururken bir de bakdım ki, bir kalabalık göründü. Yanıma geldiler, etrâfımdaki çizginin içine girmediler. Kenârından geçip, Resûlullaha doğru gitdiler. Gecenin sonunda Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” geldi. Dizime dayanarak uyudu. Birden bire beyâz elbiseli ba’zı kimseler geldi. O kadar güzel idiler ki, anlatılamaz. Allahü teâlâ bilir. Bir kısmı Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek başı ucunda, bir kısmı da mubârek ayakları tarafına oturdular. Birbirleriyle konuşmağa başladılar. Şöyle diyorlardı: Gözleri uykuda iken, kalbinin uyanık olması hâli, bu Peygamberden başka hiçbir kimseye verilmemişdir. Bu Peygamberin da’vetini kabûl etmek, bir serây yapdırıp, çok güzel yemekler hâzırlatan ve herkesi da’vet eden pâdişâhın da’vetini kabûl etmeye benzer. Da’veti kabûl edip, ziyâfetden yiyip içenler, sultâna yakın ve kıymetli oldular. Kabûl etmeyenleri ise azarlayıp, cezâlandırır. Bunları konuşdukdan sonra gitdiler. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” uyandı. Bana, Ey ibni Mes’ûd! Bu cemâ’atin ne söyleşdiklerini işitdin mi, bunlar kimdir, buyurdu. Ben de Allahü teâlâ ve Resûlü bilir, dedim. Buyurdu ki: Onlar melekler idiler. Söyledikleri misâl şu idi: Allahü teâlâ Cenneti yaratdı. İnsanları ona da’vet etdi. Bu da’veti kabûl edenler Cennet ni’metlerine kavuşurlar ve Allahü teâlâ katında kıymetli olurlar. Da’veti kabûl etmeyenler cezâ ve azâb görürler.